| | Abdurrahim Karakoç | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 2:11 pm | |
| Abdurrahim Karakoç 1932- HAYATI 1932 yılının Nisan ayında Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü(Cela) köyünde dünyaya geldi. Küçük yaşlarda şiire merak sardı. Bu, aileden gelme bir merak diyebiliriz. Çünkü dedesi, babası ve kardeşleri de şairdirler. İlk yazdığı şiirleri 2 kitap oIacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 'Hasana Mektuplar' ismi altında 1964 yılında 10.000 adet bastırdı. FEDAİ yayınları arasında çıkan bu eser kısa zamanda tükendi ve 2. baskısını yine 10.000 adet bastırdı. 1958 yılında buIunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi.1981 yılı Mart ayında emekli oldu. Mücadeleci şiirlerinin çokluğu şartlardan kaynakIanmaktadır.27 Mayıs darbesi, zinde güçler, demokrasi maskaraIığı ve haksızlıklar hiciv şiirlerini besledi.30'a yakın mahkemeye verildi, hepsinden beraat etti. Avukat tutmadı, hep kendi kendini savundu. Hiçbir iktidarla barışık olmadı. Çünkü,o, insana ve İslâm'a yapılanların zulüm olduğuna inanmıştı. Şiirlerinde esas unsur insandır. Serdengeçti, Töre-Devlet, Ocak, Yeni Düşünce, Yenisey,Alperen yayınları oIarak şimdiye kadar 12 şiir kitabı, bir tane de makalelerinden derlenen nesir kitabı çıktı. 1985 yılından beri gazetecilik yapmaktadır. Bir ara politikaya girdi ve ayrıldı. Niçin girip, niçin ayrıldığını bir röportajda şöyle cevaplandırdı: 'Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım' 30 yılı aşkın bir zaman içinde kitapları baskı üstüne baskı yenilemektedir. Bilhassa VUR EMRI adlı kitap günümüz şairlerinin hiç birisine nasip olmayan kabulü görmüştür. KENDİ DİLİNDEN, KENDİ TARİFİ 'Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 1932 yılında dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, 'Özlenecek neresi var? ' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıstım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler. Bana gelince: Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entellektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse...' Evli ve 3 çocuk babasıdır.1984 Ekim ayından bu yana Ankara'da ikamet ediyor. Şu anda hiç bir siyasi kuruluş, hiçbir mesleki dernek üyesi değildir. Hakkın yanında olanları sözleriyle desteklese de, şahısları övmek, beğenmeyince sövmek gibi basitliği kabul etmemektedir. Yemini var, yazabildiği müddetçe yazacak. Kim bilir nereye ve ne zamana kadar... Yayıncı'dan: Halk şiirimizin en büyük üstadı Abdurrahim Karakoç, yaşayan canlı şiirleriyle, tatlı üslubuyla hep bizim sesimiz oldu; düşündüklerimizi, söylediklerimizi şiirleştirdi; hislerimizin tercümanı oldu..O bir söyleşide bunu şöyle dile getiriyor: 'Galip Erdem bey'in dediği gibi,inandığımız her şeyi söylemesek bile, söylediğimiz her söz işimizin ve inancımızın aynası olmalı.' Karacaoğlan, Emrah, Aşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa, Pir Sultan Abdal, Ruhsati, Köroğlu, Dadaloğlu, Seyrani, Bayburtlu Zihni, Çıldırlı Aşık Şenlik, Şarkışlalı Aşık Veysel Şatıroğlu gibi şahikadaki isimlerden sonra, günümüzde halk şiirinin en doruktaki ismi hiç şüphesiz Abdurrahim Karakoç'tur. O kendini şöyle tanıtmaktadır: 'İman kaynağımdır, tevhit havuzum İslâm'ın dışında arama beni Muhammed-ül Emin tek kılavuzum Putların peşinde arama beni. Hak kelâm duyduğum kitap Kur'an'dır Başka yok! . Uyduğum kitap Kur'an'dır Dolduğum, doyduğum kitap Kur'an'dır. Beşerin 'boş'unda arama beni' Abdurrahim Karakoç, şahsiyet abidesi bir yiğit,bir bilge, bir alperen olarak hayatımıza giren en tatlı, en güzel şairlerimizden birisidir. İşte o güzel, o yiğit dostun şiir kitaplarını 'Alperen Yayınları' olarak yayınlamaktan gurur ve mutluluk duyuyoruz. Alperen ESERLERİ Şiir kitapları: Hasan'a Mektuplar (1965) , El Kulakta (1969) , Vur Emri (1973) , Kan Yazısı (1978) , Suları Islatamadım(1983) , Beşinci Mevsim(1985) , Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu(1994) , Yasaklı Rüyalar(2000) , Gökçekimi(2000) , Gerdanlık-I(2000) , Gerdanlık-II(2002) , Gerdanlık-III(2005) ,Parmak İzi(2002) , Düşünce Yazıları, Çobandan Mektuplar(Deneme) | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 2:18 pm | |
| ACABA
Uyuyan göllere ay ışığında Sevginin resmini çizsem kim anlar? Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında Yağmurun saçını çözsem kim anlar?
Bir mekan kaplamış ne varsa nerde Kendi ötesini saklar her perde Sonsuzluğun sona erdiği yerde Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?
Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası Eklenir yarama her dost yarası Et oldum bıçakla kemik arası Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?
Doğumda yalan var, ölümde gerçek Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek Kırık gönülleri toplayıp tek tek Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?
Gün geldi zamanı gömdüm kabire Dağ oldu aklımın verdiği fire Bağlasam telaşı çelik zincire Sabrın derisini yüzsem kim anlar?
İçte deprem olur dışın düğümü İhlâssız çözülmez işin düğümü Aklımdan geçeni, düşündüğümü Okusam kim dinler, yazsam kim anlar?
******
AÇIK DİLEKÇE
Görmediğim bir bambaşka durum var Sizin şehrin kızlarında savcı bey. Yaklaşanı tâ yürekten vururlar Kan kokuyor gözlerinde savcı bey.
Gayeleri gönül kırmak dal gibi Bakışları çifte faul bal gibi Ülkeler fethetmiş bir kral gibi Gurur dolu pozlarında savcı bey.
Kaş yaparken, göz çıkarır elleri Çok silâhtan tesirlidir dilleri Hayret ettim, bir tuhaf ki hâlleri, Poyraz eser yüzlerinde savcı bey! .
Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz İlk görüşte avladılar habersiz Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz Kebap oldum közlerinde savcı bey! .
Bölüştüler gönlüm ile aklımı Davacıyım, ara benim hakkımı... Bir yol göster, haksız mıyım, haklı mı? Yorulmayım izlerinde savcı bey
******
ANADOLU
Seni çok sevenler(!) çok örseledi Oy güzel vatanım, oy Anadolu.. Açların çalıştı, tokların yedi Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Yanan hep sen oldun, yakılan sensin Ruhuna çiviler çakılan sensin Şekilden şekile sokulan sensin Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Sınırlar çizildi rüyalarına Yasaklar konuldu dualarına Hangi sesler hâkim semalarına Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Ahlat’ın, Afşin’in, Söğüt’ün mahzun Evladın, âşığın, yiğidin mahzun Tebessümün mahzun, ağıtın mahzun Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Metrûk manastırlar ihya olmakta Hüzün, camilere mahya olmakta Yadlar başımıza kâhya olmakta Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Üzerinden hak, adalet silindi Hayâ zırhı delik delik delindi Bu zelil duruma nasıl gelindi? ! . Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Dün şehit kanıyla sulanan sensin Bugün alkollere belenen sensin Düşmandan sadaka dilenen sensin Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Şehit torununa “sen sus” diyorlar “Vatan sevmek bize mahsus” diyorlar Her taraf toz-duman, kâbus diyorlar Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Hariçten gelenler köprüyü tutmuş Dost karşı kıyıda seni unutmuş Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
“Biraz azim, biraz gayret” derim ha “Delinir karanlık, sabret” derim ha “Şanlı mazi döner elbet” derim ha Oy güzel vatanım, oy Anadolu.. | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 2:25 pm | |
| ANADOLU GEZİSİ
Ter kokuyordu Çukurova tarlaları, Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan; Ekin biçiyordu yalın ayaklı köy kızları Elleri kabarıyordu oraktan. Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu; Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu.
Kan kokuyordu doğunun çimenli yaylaları; Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan. Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları; Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan. Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu; Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu.
Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları; Oynak havalar döküyordu parmaktan. Buz gibi bir soğuk biçiyordu baharı; Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan. Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu. Bekârlar kahvesinde bir adam uyuyordu.
Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları; Körpe bedenler soyuluyordu ahlâktan. Tedirgin etmişlerdi bizim havaları; Yadırgı sesler geliyor plâktan. Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu; Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu.
******
ANADOLU SEVGİSİ
Sen bizim dağları bilmezsin gülüm, Hele boz dumanlar çekilsin de gör. Her haftası bayram, her günü düğün, Hele yaylalara çıkılsın da gör.
Bilmezsin ovalar nasıldır bizde; Kağnılar yollarda, yoncalar dizde... Saydıklarım damla değil denizde, Hele bir ekinler ekilsin de gör.
Görmedin sen bizim mavi suları, Karlar eriyince kırar yuları... Köpük olur beyaz, sel olur sarı; Hele taştan taşa dökülsün de gör.
Sen bizim köyleri görmedin ki hiç, Yolları toz, çamur, evleri kerpiç. O kirli kabukta, o en temiz iç; Hele bir yakından bakılsın da gör.
Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı, Sevgiyi bulasın, yakına gel ki... Kalıplar gerçeği göstermez belki Gönül perdeleri sökülsün de gör.
******
AŞK HİKAYESİ
Başımdan bir kova sevda döküldü Islanmadım, üşümedim, yandım oy! İplik iplik damarlarım söküldü Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!
Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana Anladım ki kendi gönlüm dar bana Alev dolu bardakları yâr bana Sunuverdi içtim içtim kandım oy!
Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım Ne zamana, ne kendime alıştım Kırk senede yedi hasret bölüştüm Yedi dünya bana düştü sandım oy!
Gönül şahinimi yordum gerçeğe Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe Teselliden kanat kırdım gerçeğe Tecellinin sinesine kondum oy! | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 2:58 pm | |
| AYIP
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir, İki gözüm pınar oldu gel gayrı. Elim değse akan sular tutuşur İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı, Sanma ki garibi eller düşündü. Bebekler evlendi, yollar aşındı Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.
Hesap et, gideli sen gurbet ile Otuz ay tutuldu kolay mı dile? Hapisler, sürgünler, esirler bile Sılasına döner oldu gel gayrı.
Gönlüm sende, gözüm yollarda durdu, Saat isyan etti, takvim kudurdu. Hasret hançerini bağrıma vurdu yüreciğim kanar oldu gel gayrı.
Emeği boşadır yuvasız kuşun... Nerdeyse toprağa değecek başın. Beni düşünmezsen kendini düşün Herkes seni kınar oldu gel gayrı.
******
AYNALARIN ÖTESİ
Her ne kusur varsa, geçen zamanda; Suçsuzdur aynalar elâ gözlü yâr. Mecnunlar Mevlâ’yı bulursa canda, El olur Leyla’lar elâ gözlü yâr.
Güzel açar güzelliğin sergisin Gün ağartır kara saçın örgüsün.. Muhabbet faslında ölüm türküsün Kim söyler, kim çalar elâ gözlü yâr.
Eştikçe iş çıkar işin içinde; Gençliği hasret yer sevda göçünde. Bilmez misin, dört mevsimin üçünde Kar olur yaylalar, elâ gözlü yâr.
Alı al, yeşili yeşilde ara; Ahirete gider kalpteki yara.. Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara, Dökülen ayvalar elâ gözlü yâr.
Vakit dolar, nakit biter kasanda.. Sevgi bir kitaptır gönül masanda; Okusan da olur, okumasan da... Kapanır sayfalar elâ gözlü yâr.
******
AYRILIK HAVASI
Ben nefret eyledim sizin gerçekten Yalanı severim, yalanı gayrı.. Tiksindim bülbülden, gülden, çiçekten Yılanı severim, yılanı gayrı..
'Sapıtmış bu' diye beni yeriniz Hakkımda bin türlü hüküm veriniz Omuzumda yüktür dirileriniz Öleni severim, öleni gayrı..
Uzun yaşamayı saymadım sanat Kurda yürek oldum,kartala kanat Oturup ağlayan korkağa inat Güleni severim, güleni gayrı..
İyinin ardından 'kötü' demezdim Kötünün elinden ekmek yemezdim Birlikten kopana selâm vermezdim Böleni severim, böleni gayrı..
Yıllarca boş yere canımı sıktım Nihayet yol buldum, çığırdan çıktım 'Bey'den, 'efendi'den, 'sayın'dan bıktım Ulan'ı severim, 'ulan'ı gayrı..
******
BAMBAŞKA
Doktor, benim derdim bambaşka bir dert Ağrıyan yerimi sorma boşuna. Yazdığın reçete değer mi zahmet? Kağıtla kalemi yorma boşuna.
Kerem eyle, fayda vermez yardımın Tıp ilminde çaresi yok derdimin Her tarafı gurbet olmuş yurdumu Düşünceme tuzak kurma boşuna.
Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdü İçimde tarifsiz keder saklıdır Sökemezsin yaralarım köklüdür Merhem sürüp, sargı sarma boşuna.
Dost yolları nakışlandı kanımdan Sevdiklerim vergi keser canımdan Sükûta muhtacım, ayrıl yanımdan İncitip günaha girme boşuna.
Aşk koymuşlar ıstırabın adını Alamadım yaşamanın tadını Yapacaksan eğer bana yardımı Öldür kurtar, ilâç verme boşuna. | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 3:08 pm | |
| BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 1
Güneş yükselmeden kuşluk yerine Bir adam camiden döndü evine Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu Konuşmak istedi, dili tutuldu Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..
Düşündü kış yakın, evde odun yok Tenekede yağ yok, çuvalda un yok Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını Adam “evet” dedi, sıktı dişini..
Çalışsa ne iş var, ne cepte para Dağ oldu içinde büyüyen yara Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..
Döndürse yönünü herhangi dosta Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta Aylar, yıllar, günler erirken yasta
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı..
******
BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 2
Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp Çocukken gördüğüm bayramlar hani? Mübarek elleri öpüp, koklayıp Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?
Hani ya o özlem, hani ya o tad? Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat Haftalar öncesi her gün, her saat Babamdan sorduğum bayramlar hani?
Nur yağan geceler, gündüzler nerde? Neşe paylaştığım öksüzler nerde? Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde? Huzura erdiğim bayramlar hani?
Kar çiçeğim solmuş kar yatağında Can verir ırmağın dar yatağında Arife gecesi yer yatağında Üstüme serdiğim bayramlar hani?
Bayram demek takvimdeki yazı mı? Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı? Açıp yüreğimi, yumup gözümü Özüne girdiğim bayramlar hani?
Bayram af günüdür, barış günüdür Bayramlar rahmete giriş günüdür Bayram, Hak menzile varış günüdür Gönlümü verdiğim bayramlar hani?
******
BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 3
Kalkarım her sabah kötü bir günde Yüreğim zindanda, sevgim sürgünde Engeller yol vermez, gelemem oğul!
Taşırım başımda başıboşları Konuşur karşımda mezar taşları Diriler dil vermez, bilemem oğul!
Tecellim çiledir, çeker giderim Gözyaşı selinde akar giderim Dostlarım el vermez, kalamam oğul!
Hasretim göl göldür, hicranım nehir Toprağım kor ateş, havam som zehir Arılar bal vermez, alamam oğul!
Ben aşka koşarım, aşk beni vurur Yaklaştığım deniz içimde kurur Bahçeler gül vermez, gülemem oğul!
Bayramlar kurşundur, canımda kalır Yazdığım tebrikler yanımda kalır Postacı pul vermez, salamam oğul!
******
BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 4
Yağma var yukarı katta Benim canım çıkar altta Çabalarım, akar terim Allah kerim.
Zulüm köklendi, dallandı İşkenceler “yasal”landı Küfür içer, zılgıt yerim Allah kerim.
Yokluk kırıyor dizimi Zamlar güldürür yüzümü(!) Sıkıntıdan kalkmaz serim Allah kerim.
Bayram gelmiş.. gelir belki Ben tebrik-mebrik bilmem ki “Bayram bayram ola” derim Allah kerim.
******
BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 5
Giden Bayramlardan almadık bir tad Gardaş bu senenin bayramı nasıl? Şenay’larda bayram her gün, her saat Elif’in, Döne’nin bayramı nasıl?
İçinde boğulduk derdin, acının Uykusu bitmedi şeyhin, hacının Üç gardaşı şehit veren bacının Oğulsuz ananın bayramı nasıl?
Neşe topuğumda, elem boyumda Sen çoğunu anla, ben az deyim de Kim öldü, kim kaldı garip köyümde Ya bizim hanenin bayramı nasıl?
Dert deşmek değildir gayem, niyetim Düşündükçe sızlar kemiğim, etim Gelini dul kalmış, torunu yetim Ak saçlı ninenin bayramı nasıl?
Hangi eller sürer suçluyu suça Güdümlü başların destesi kaça Kimler zorlanıyor gönülsüz göçe Boş kalan binanın bayramı nasıl?
İşkence altında ezilir canlar Masum yiğitlerle dolu zindanlar Ses verin mezardan ulu sultanlar Yusuf-u Kenan’ın bayramı nasıl?
Bizden sandığımız bize yabancı Görünen simalar göze yabancı Kabukta bayram var, öze yabancı Söyleyin, mânânın bayramı nasıl?
Sabahtan haber yok, ufuklar kara Semerkant kan ağlar, yanar Buhara Keşmir, Kâbil, Kerkük hasret bahara Kudüs’ün, Sina’nın bayramı nasıl?
Ayşe’nin bayramı gözyaşı, firak Sultan’ı derdiyle baş başa bırak Sormadan geçemem, etmişim merak Nükhet’in, Nana’nın bayramı nasıl?
Mücahit, maddeye yapar akını Devrimci, soygundan tutar yükünü Biz toprağa verdik Hikmet Tekin’i Kotil’in, Zana’nın bayramı nasıl?
Doğduğundan beri çamlar deviren Ekranda iftira, yalan savuran Salyası, ülkeyi göle çeviren Boynuzlu dananın bayramı nasıl?
******
BAYRAMLAR BAYRAM OLA - 6
Âlem-i İslâm'a rahmet su gibi Aksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. Evleriniz cennet kokusu gibi Koksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Zindan, “medrese”dir; gam, yayla size Farkı yok bin yılın bir ayla size Melekler yukardan gıptayla size Baksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Uygur, Kazak, Kırgız, Azerî’nizden Gitmesin gardaşlık nazarınızdan Zalimler, zulmünü üzerinizden Çeksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Süleyman esir de, Simon neden hür? Hiç durma dünyanın yüzüne tükür.. Müslümanın sesi münafıktan gür Çıksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Serilsin gönüller döşek misali Patlasın sevgiler fişek misali Hakikat, durmadan, şimşek misali Çaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Haksızlık almasın Hak’kın yerini Aşsın boyunuzdan aşkın derini Kimi gözyaşını, kimi terini Döksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Kök bir, dallar ayrı ki, İslâm bir gül Afganistan bir gül, Türkistan bir gül Vahdet bahçesine her insan bir gül Diksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Mağdurlar, mazlumlar ersin felaha Vuslata varanlar varsın bir daha İrfan tohumunu gece, sabaha Eksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Kandır zalimlerin zulüm çiçeği Öldürür cehalet, ölüm çiçeği Gençler yakasına ilim çiçeği Taksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Şehide toprağın hürmet-i aşkı Anadan fazladır şefkat-i aşkı Rab’bim yüreklere ülfeti, aşkı Soksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Hazreti Resul’ün nurlu katına Gitmek isteyenler binsin atına Küfrün saltanatı yerin altına Çöksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Ne makam, ne para olamaz ölçek... “Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek Bu mübarek sevda bizleri tek tek Yaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ. | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 3:15 pm | |
| Bebeğe Çağrı
Soyguncu soysun da, vurguncu vursun Sen ana karnında boşa durursun Doksan günde çık gel dokuz ay dursun
Doğmaya gayret et, doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden Çabuk " Devlet malı deniz" bitmeden
Doğmaya gayret et, doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Makam armağandır, koltuk hediye Muhkem ilamlar var " rüşvet ye" diye Ne diye beklersin söyle ne diye?
Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Göz kırpınca sıfırı çok sayılar Zirveye tırmandı topal ayılar Yağcı yeğen arar haydut dayılar
Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Artık banka soymak basit eğlence Günde milyar hiçtir " yurtsever genc" e(!) Dünyaya duhül et, gel biraz önce
Doğmaya gayret et dogmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul Hukuksal açıdan bir " olanak" bul
Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalırsın yağmaya bebek
Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör Halkı tiksindiren bir kof dizi gör Önce onları gör, sonra bizi gör
Doğmaya gayret et doğmaya bebek Sonra geç kalirsin yağmaya bebek
******
Bebeğe İhtar
Geçmişte yağmanın hasat dönemi Acele gel diye çağırdım seni Şimdi iş değişti dur, dinle beni Dokuz aylık yolu altmış ayda çek Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Emmin, dayın annen, baban kereste İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste Çarşa, pazar, yazı-yaban kereste İnsanlar ya mertek, ya orta direk Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Doğarsan üç günlük iş bulamazsın Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Arı peteğinde ağulu bal var Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var Sıkıver dişini, annene yalvar Buradan rahattır orda beklemek Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan Değişti bahçıvan, bozuldu bostan, Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Vaziyet bambaşka vaziyet oldu Yaşamak işkence, eziyet oldu Dalkavukluk üstün meziyet oldu. Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek Sözümü dinlersen hiç doğma bebek.
******
Bebeğe Sitem
"Aman gelme" dedim, bak geldin işte Dünyaya meylin var, beşer'sin bebek Bir bilsen dünyamız neyin nesidir Ayırır ağzını işersin bebek.
Kimisi su katar içtiğin süte Kimisi at sokar yediğin ete Günahtan, hileden, haramdan öte Zulmet kuyusuna düşersin bebek.
Yukarıya gitsen "köle" sayarlar Aşağıya insen tefe koyarlar Her saat bir başka renge boyarlar Baktıkça sen sana şaşarsın bebek.
Önün bal-petekli, elin mühürlü Omuzun kötekli, dilin mühürlü Haftan ipotekli, yılın mühürlü Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek.
Sevgimiz rüşvettir seversek seni Aldatmak içindir ne versek seni Kalleş çağımızla eversek seni Gerdeğe girmeden boşarsın bebek.
******
Ben
Ben: Karlı dağların deli rüzgarı Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım Ben: Suyu kurumuş sevgi pınarı.. Ben: Toprak bekçisi mezar taşıyım
Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban... Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban Ben: Hayal peşinde çarıksız taban... Ben: Gurbet ağzında bulgur aşıyım
Ben: Çürük bir gemi aşk denizinde.. Ben: Yağmur damlası dostun izinde Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde... Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.
Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe.. Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe.. Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım
Ben: Gönlü aklına uymayan deli.. Ben: Az düşünceden doymayan deli Ben: Beni ben diye saymayan delin. Bırakın ben benden uzaklaşayım
******
Beni De Çağır
Çileyi koklayıp gül niyetine Zindana girersen beni de çağır Sabrı, kanaati bal niyetine Ekmeğe dürersen beni de çağır.
Bazen iki dünya sığar içime Bazen iki güneş doğar içime Bazen gam yağmuru yağar içime Sen beni ararsan beni de çağır.
Dostların var ise divanelerden Gözyaşın aktıysa minarelerden Binlerce senelik viranelerden Birşeyler sorarsan beni de çağır.
Ezelin ezelden öncesi vardı Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı Zaman yumağına bizi kim sardı Aklını yorarsan beni de çağır.
Dışarda göz yanar, içerde yürek Taahhüt ehline tahammül gerek Mazlum yarasına merhem diyerek Gözyaşı sürersen beni de çağır
******
Benzettiler
Yeni bir afyondur yenen her lokma Biber avrupalı, tuz avrupalı. Gülücükler sahte kirpikler takma Dudak Avrupalı, göz Avrupalı.
Bebeklikte benliğini yitiren Tepe tepe tepemizde oturan Bizi çıkmazlara alıp götüren Ayak Avrupalı, iz avrupalı.
Birisi diskoda içer kıvırır Birisi kulüpte konken çevirir Yapmasını bilmez ki yıkar devirir Ana avrupalı, kız avrupalı.
Kalıba uydurdu uyduklarımız Yazmakla bitmez ki duyduklarımız Paris modasıdır giydiklerimiz Astar avrupalı, yüz avrupalı
En mahrem yerlerin kalktı örtüsü Beş santim tırnaktır ellerin süsü Bütün bunlar medenilik ölçüsü Cilve avrupalı, naz avrupalı
İster sarı deyin isterse ırsi, Büyük revaç buldu makbulün tersi Duyduğumuz "okey, adiyös, mersi" Ağız avrupalı, söz avrupalı
Her gün karşımıza on zıpır çıkar Bağırır, çağırır, devirir yıkar Dinler kulağımız gözümüz bakar Şarkı avrupalı, saz avrupalı.
Başımız ayıkmaz binlerce halttan Örf, adet gemimiz delindi alttan Analar Muğla'dan, Van'dan, Tokat'tan Bebek avrupalı, bez avrupalı
Sahnede ekranda hıyar dinleriz Deliye, densize uyar dinleriz Saçma çığlıkları duyar dinleriz Şarkı avrupalı, saz avrupalı
Herkes soyunuyor açılmıyor ki Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki Müslüman gavurdan seçilmiyor ki Şekil avrupalı, poz avrupalı
Türklük bu mu desem bu diyecekler Şampanyayı sorsam su diyecekler Bir gün kökümüze hu diyecekler Kabuk avrupalı, öz avrupalı. | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 3:20 pm | |
| Bereket
Aşk dedin, bağrıma soktun bıçağı Akan kanım göl olmadan tükenmez Sevda kokan bu yaranın çiçeği Petek petek bal olmadan tükenmez
Hasret nedir? Yarına sor, düne sor İnanmazsan dönder-aktar gene sor Sensiz geçen geceleri bana sor Saatleri yıl olmadan tükenmez
Görsem derim biçimini, rengini Kötü talih yüksek yapar engini İçimdeki bu sevginin yangını Kemiklerim kül olmadan tükenmez
******
Beşinci Mevsim
Düştü can evime dördüncü cemre Dünyayı üçüncü gözümle gördüm. Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene Onaltıncı aya takvimsiz girdim.
Aynalara baktım korku gösterdi Saatler her sabah kırkı gösterdi Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi Hayatım boyunca hedefte durdum.
Gül sundum yediler, koklamadılar Armağan can verdim saklamadılar Gittim... gelir diye beklemediler Kaybolan gölgemi yollara sordum.
Getirdim yanıma ay'ı bir karış Ölçtüm ki dağların boyu bir karış Şehiri bir adım, köyü bir karış Damlada denizdir en küçük derdim.
Savurdum, eledim, seçtim zamanı Yaprak yaprak tel tel açtım zamanı Haftada üç asır geçtim zamanı Nereye gittimse zamansız vardım.
Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim Yazık, kulaklara sığmadı sesim Yaşadığım şimdi beşinci mevsim Çağın çilesini sırtıma sardım.
******
Bırakmıyorlar
Yad elden yanıma çağırdım seni Gelmek istiyorsun bırakmıyorlar Rüyada, mektupta albümde seni Bulmak istiyorsun bırakmıyorlar
Umutlar hayaldir acılar gerçek Çileye muhkumsun, kim ne bilecek Ya bir kuru selam, ya bir top çiçek Salmak istiyorsun, bırakmıyorlar.
Otuz yıl ağladın hep yana yana Yeter, yazık diyen olmadı sana Vefasız dostluğa kalleş zamana Gülmek istiyorsun bırakmıyorlar
Çalış derler ayak, bağlı el bağlı Konuş derler, dudak bağlı, dil bağlı Kalk git derler, kapı bağlı, yol bağlı Kalmak istiyorsun bırakmıyorlar
Aydınlık ararsın hergün her yere Çekerler önüne yedi kat perde Zulüm kimden gelir, adalet nerde? Bilmek istiyorsun bırakmıyorlar
Yıllar boyu uykuların bölündü Uçacakken kanatların yolundu Hayat hakkın vardı elden alındı Ölmek istiyorsun bırakmıyorlar
******
Bir Daha
tevazu severdi, kaynatıp taşırdılar girdi hırs ambarına, çıkamadı bir daha...
haramla yağladılar, kibirle pişirdiler bulanık göl ettiler, akamadı bir daha...
yakın arkadaşları çöplük yaptı beynini doldurdular ve sonra dökemedi bir daha...
kör dikişler atıldı kaypak iradesine sökmek istese bile sökemedi bir daha...
soyundu inancından terk-i edep eyledi şerefini göğsüne takamadı bir daha...
sürdü benlik atını karanlık geleceğe dönüp de geçmişine bakamadı bir daha...
söndü yüreğindeki yanan aşk alevleri uyanıp yeni baştan yakamadı bir daha...
yediği haram oldu, içtiği haram oldu ellerini haramdan, çekemedi bir daha
borçlardan indirilmiş bayraktı haysiyeti alıp tekrar yerine dikemedi bir daha...
terk etti güzelliği çirkinliğe sarıldı girdiği bataklıktan çıkamadı bir daha...
küfrü baştacı yaptı dostlarına darıldı diktiği putları yıkamadı bir daha...
kazancı beleş oldu ve kendisi leş oldu ıtır gibi gül gibi kokamadı bir daha...
zirvenin yollarında döndükçe dönekleşti ağzına helal lokma sokamadı bir daha...
dost oldu zalimlere görmedi mazlumları gam çekmedi gözyaşı dökemedi bir daha...
******
Bir Güzel Ülkü
Yüreklerde kök bağlayıp yaşayan Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. Ezelden ebede müjde taşıyan Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Yesi'deki kutsal aşkın mayası Malazgirt'te Alparslan'ın rüyası Söğütteki has kilimin boyası Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Yunuslayın "Et-kemiğe bürünen" Selim ruhta Yavuz serdar görünen Şems misali cümle kirden arınan Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bedenlerde Koç Köroğlu yüreği Debreştikçe yakın eyler ırağı İman kalesinin bayrak direği Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Riya duygusuyla dolup taşmamış İlimden, irfandan uzaklaşmamış Benlik çamuruna ayak basmamış Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Dedem Korkut töresiyle töreli Edep, ahlâk, sevgi, saygı sıralı Kırk yıl önce... aklım erdi ereli Bir güzel ülküdür günül verdiğim.
Her kapıda bir hesaba girmeyen İnancından zerre taviz vermeyen Dost alnına kara leke sürmeyen Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Mazlumun yoldaşı, zalimin hasmı Kendine put yapmaz heykeli, resmi Hak'tır, adalettir, rahmettir ismi Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bu ülkü candadır, sokakta yatmaz Güneştir... bir doğdu, bir daha batmaz Menfaat uğruna kimseyi satmaz Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Şiddeti, kavgası, kanı olmayan İçinde öfkesi, kini olmayan Sonsuza uzanan, sonu olmayan Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Bedir’den Bizans’a akıp gelen o Küfür setlerini yıkıp gelen o İlâhî kaynaktan çıkıp gelen o Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Sinan'da estetik, Itrî'de ahenk Sebillerde hayat, kubbelerde renk Mevlânâ'da ilim, Barbaros'ta cenk Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Nizâm-ı Âlem'dir Hak'kın sözü bu Söylediğim cümle sözün özü bu Tek damlada umman eyler bizi bu Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ülkü demek makam, mevki, taç değil, Ülkü demek totem, sembol, haç değil Kul icadı kof ilkeler hiç değil, Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Taze filiz vermiş Edebali’yle Çiçeklenmiş Haci Bayram Veli’yle Ulubatlı Hasan’daki hâliyle Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Şehitlerin kanlarıyla ıslanan Destan olup mavera’dan seslenen Atıf'larla Said'lerle beslenen Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Türk'e ihsan olmuş "Kavm-i Necip"lik Boş hayâldir bu şerefe rakiplik Hayatlar gergeftir, ameller iplik Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ne yazdımsa inanç, ahlâk, örf ile Postaladım gönül denen zarf ile Anlatılmaz yirmi dokuz harf ile, Bir güzel ülküdür gönül verdiğim. | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 3:24 pm | |
| Bir Yerden Her Yere Mektup
Sormayınız, görmeyiniz canlarım Hakkınızı yiyip yutan burada Dinlisini, dinsizini dinlerim Besmeleye yalan katan burada.
Sofralara viski havyar dizilir Fiatınız peçeteye yazılır Sırtınızdan günde dört pos yüzülür Sizi soyup, sizi satan burada
Simsar siyasetçi, doktor, avukat İnsan avlıyorlar her gün her saat Hızlı köşe dönmek en üstün sanat Kan gölünde balık tutan burada.
Ortada kol gezerken kıtlıklar, yoklar Burda betonlarla delinir gökler Kontlar, şansölyeler, baronlar, dükler Kirli yağan, eğri biten burada.
Yürekler acısı bir garip alem Rüşvetsiz imzaya yanaşmaz kalem Pop müzik, şampanya, marlboro, salem Gece gündüz keyif çatan burada
Kız, kadın pazarı sokağı, yurdu Homoseksüeller çığlaşan ordu Ne ahlak kaygusu ne namus derdi Hızlı doğan erken öten burada.
Yazık... siz beğenir, siz seçersiniz En çürük köprüden siz geçersiniz Bilirim her zaman çar naçarsınız Kör-kütük, zil-zurna yatan burada.
Hal gidiş bu minval bu vaziyette Sabun işkencede, su eziyette Rağbet ne ilimde ne meziyette Aydınlığa çamur atan burada
Doğan bebek dost yemeye zorlanır Düşündükçe içim dışım korlanır Evlat seyiplenir ana horlanır Ana vatan yavru vatan burada.
******
Birlik
Bilmeyen öğrensin, duymayan duysun! Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz. Bölücü sapıklar aklına koysun Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Dünün insan yiyen kanlı çarkı yok! Yüzlerde gam, gönüllerde korku yok... Çerkezi yok, Kürdü yoktur, Türkü yok... Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Allah bir, vatan bir, bayrak bir beden Yanlış yola sapmayalım bilmeden! Doğu, batı diye ayirmak neden? Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Yırtılıp atılmaz tarih sepete! Birlik oldu camide ve cephede; Kore'de, Kıbrıs'ta, Kocatepe'de Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Nineler, dedeler, masum bebekler, Bizlerden Huzurlu Türkiye bekler; Tutuşsun el- ele kızlar erkekler: Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Kalacak adımız, kaldığı gibi, Aleme velvele saldığı gibi Tıpkı Sakarya'da olduğu gibi Kardeşiz, tek vucut, tek bir milletiz.
Ne zulmü severiz, ne kinimiz var! Hayrı emreyleyen hak dinimiz var; Dağlar, çağlar boyu yeminimiz var: Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
******
Bitmez Bir Garip Hikaye
Otuz yaz otuz kış aynı durakta Bekle babam bekle can mı dayanır. Kara yalanları beyaz kundakta Sakla babam sakla can mı dayanır.
Her yanımız gurbet... hani ya sıla Ömür bitmez çile ölüm fasıla Günleri aylara ayları yıla Ekle babam ekle can mı dayanır.
Çare say, çanak tut çağ zilletine Sarmaz mı umutlar, sarpa çetine Katır tırnağını gül niyetine Kokla babam kokla can mı dayanır.
Nimetler kurnaza ülkü mazluma Cehennem ettiler mülkü mazluma Aldatıp her çeşit mülkü mazluma Yükle babam yükle can mı dayanır.
Bedavacı çomak soksun davana Arı çıksın sinek girsin kovana Giden kussun gelen kussun divana Pakla babam pakla can mı dayanır
******
Bize Göre
Beşyüz itten kaçan kurda Kurt diyenler halt eylemiş Şehit verilmeyen yurda Yurt diyenler halteylemiş
Birlik ister bizden olan Kör olsun milleti bölen Siyasette yalan, dolan Şart diyenler halteylemiş
Yazıklar olsun ismine Gider yan verir hasmına Vatandaşın bir kısmına Kürt diyenler halteylemiş.
Ülkü bizim baş tacımız; Şeker, bal olur acımız. Çilemizdir ilacımız Dert diyenler halteylemiş
Hamdolsun alnımız aktır; Zalimden korkumuz yoktur Hakikatin yönü tektir Dört diyenler halteylemiş
Danışsınlar canlarına Kalmayacak yanlarına Marksizmin hayranlarına Mert diyenler halteylemiş
Rahmet yağar ilik ilik Aşk suyunu içer çelik On niyettir ülkücülük Art diyenler halteylemiş
******
Bizi Ne Bilsin
Herşey madde diyen şaşı dinliler Türk-İslam fikrine karşı kinliler Tezek yürekliler, turp beyinliler Temelden berbatlar bizi ne bilsin...
Türk'üz; Türk yurdunda birlik isteriz Müslümanız; düzen, dirlik isteriz Ülkücüyüz; mazbut erlik isteriz Nemrutlar, Seddatlar bizi ne bilsin...
Kimisi "küçük" der, kimi "az" görür; Kimisi yolacak hazır kaz görür; Kimi Bozkurtları binamaz görür; Sahtekar hoyratlar bizi ne bilsin
******
Bizimkiler
Üç cins at, üç cins tosun salsak yukarı kata Üç gün sonra üç katır, üç sağmal inek çıkar. Zamanda mı, yerde mi, yoksa bizde mi hata? Yapıp uçurduğumuz kartallar sinek çıkar. | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 3:30 pm | |
| Bu Dünya Kimin Dünyası?
Yol üstünde biten çalı, Bu dünya kimin dünyası? Ak çiçekli ayva dalı Bu dünya kimin dünyası?
Gediklerde esen poyraz, Yaprakları dalda koymaz Gözler doysa gönül doymaz Bu dünya kimin dünyası?
Her gün eski her gün yeni Tükenmez gidip geleni Canevimden vurdu beni Bu dünya kimin dünyası?
Kar yağar kaybolur izler Her nakış binbir sır gizler Ufuklara dalan gözler Bu dünya kimin dünyası?
Toprak basar kucağına Güneş çeker sıcağına Atar derdin ocağına... Bu dünya kimin dünyası?
******
Bulduktan Sonra Arama
Omuzumda sevda yükü Yollarda Seni aradım. Beste beste, türkü türkü Tellerde Seni aradım.
Girdim yeşilden sarıya Sordum ölüye, diriye Çiçeği verdim arıya Ballarda Seni aradım.
Aşk yalımı girdi cana Gönlüm döndü gülistana Gece-gündüz yana yana Küllerde Seni aradım.
Yorulup demedim, yeter Hasretin gözümde tüter Keremden, Mecnundan beter Çöllerde Seni aradım.
Bahçem çiçek, bağım gazel Birleşir ebedle, ezel Ayırmadım çirkin, güzel Kullarda Seni aradım.
Ulaşmak için rahmete Katlandım binbir zahmete Karışıp söze, sohbete Dillerde Seni aradım.
******
Büyükler Bilir
Yalan dolan ile devran sürmeyi Biz ne bilek beyim büyükler bilir Milletin başına çorap örmeyi Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Rüşvet vermek rüşvet almak nasıl şey Hazineden para çalmak nasıl şey Terlemeden zengin olmak nasıl şey Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Erken palazlanıp erken ötmeyi Değirmenler kurup baş öğütmeyi Hele... meydan meydan adam gütmeyi Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Anlamayız kopya nedir, asıl ne Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne Üçkağıtta erkan nedir usul ne Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Viski, votka çekip keyif çatmayı Dansöz kucağında stres atmayı Milleti bölmeyi, vatan satmayı Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Seyrettikçe ana-baba filmini Hissederiz baskısını zulmünü Lisans üstü maskaralık ilmini Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Adettir gerekmez malumu ilam Taklide günaydın, asıla selam Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelam Biz ne bilek beyim büyükler bilir
******
Cevapsız Kalan Sualler
Yürü: duvar beton, otur yer beton Tavana bakarsın " bakma der" beton - Yağmur kokan toprakların nerede?
Ne çiçekler açar, ne kuşlar öter Yolların on adım ötede biter - Serbest gezen ayakların nerede?
Her günü hasrettir haftanın ayın Hani ya bayramın, düğünün, toyun? - İlin, yurdun, konakların nerede?
Gönlün gamdan göçer, gama taşınır Boş direkler boynu bükük düşünür - Dalga dalga bayrakların nerede?
Deprem mi geçirdin, talan mı gördün? Kanlı haydutlara haraç mı verdin? - Obaların ocakların nerede?
İnancın cezalı, yüreğin tutsak Konuşacak yerde çaresiz susmak - Dudakların, dudakların nerede
*******
Çarpık Çağ
Doğru mu yanlış mı karar sizlerin Biz aklın durduğu çağda yaşadık Ben dinsizim diyen beyinsizlerin Din dersi verdiği çağda yaşadık.
Baylar çalım sattı, bayanlar etin; Ar duvarı çürük, darbeler çetin. Modern putçuluğun, şirkin, zilletin Kemale erdiği çağda yaşadık.
Bazan kör kilitler vuruldu dile Bazan armağanlar kazandı hile Homo'nun, komo'nun, deyyusun bile İtibar gördüğü çağda yaşadık.
Yabancısı olduk ilin obanın; Müdür ekmeğini çaldı çobanın Resmi dairede devlet babanın İpe un serdiği çağda yaşadık.
Önümüz çileydi arkamız cefa Bir gün semtimize basmadı sefa Mürşidin müridin günde beş defa Günaha girdiği çağda yaşadık.
Kimi hak adalet gördü düşünde Kimi devlet kuşu buldu başında Vatanseverin vatan dışında Hasretlik sürdüğü çağda yaşadık.
Göz yumup izine düştük batının Tuttuk kuyruğundan haçlı atının Pamuk yumağının tüyün tütünün Nice baş yardığı çağda yaşadık
Neler yıkmadık ki son olsun diye Harcadık günleri gün olsun diye Asker kaçağının şan olsun diye Askeri vurduğu çağda yaşadık.
Dilendik savurduk doları markı Döndükçe aşındı düzenin çarkı Şalvarı, kasketi, gömleği, börkü; İhtiras sardığı çağda yaşadık.
Başörtüsü yasak, Türk olmak günah; Sabır ver sabır ver Ey Gadir Allah Bulaşık basının her gün her sabah İslamı yerdiği çağda yaşadık
Görün halimizi biz insanların Tutsağı olmuşuz su-i-zanların Her zaman her yerde müslümanların Müslüman kırdığı çağda yaşadık.
******
Dağ ile Sohbet
Hiç başın ağrır mı, yoruldun mu hiç Birine küstün mü, darıldın mı hiç Sevdin mi, öptün mü, sarıldın mı hiç Hasret nedir, ne değildir, de hele
Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer Acı söz yarası kaç yılda geçer Beklemek acıdır ayrılık hançer Gurbet nedir ne değildir de hele
Ormanın var, pınarın var, taşın var Dört mevsimde bulut saçlı başın var Bilmem ama bir uzunca yaşın var Mühlet nedir, ne değildir de hele | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 3:36 pm | |
| Dağlara Arzuhalimdir
muhalefet ölü, iktidar aciz türk mileti boğuluyor, ne haber kapıya dayandı ambargo, haciz müfettişler çoğalıyor ne haber
rüşvet meşrulaştı yukarı katta fukaranın canı çıkıyor altta şahlar dansederken repde, rantta ortadirek eğiliyor ne haber
örtülüye öfke, çıplağa rıza lâikçiye taltif, dindara ceza daraldı yerküre, çatladı feza milli birlik dağılıyor ne haber
adaleti felçeyledi iki tay rezilliği ben üç deyim, sen yüz say dilenerek beylik sürmek çok kolay borç dağları yığılıyor, ne haber
çivi fırttı aşirette oymakta haramiler haram ile doymakta namussuzlar hazineyi soymakta namuslular sağılıyor, ne haber.
******
Demedi Deme
Korkuyorum belki yarın geç olur Geleceksen bir gün önce gelsene. Yaralıya yol gözlemek güç olur Geleceksen bir gün önce gelsene.
Kar yağar, çığ düşer yollar açılmaz. Seller iner derelerden geçilmez Senet yoktur ömre vade biçilmez Geleceksen bir gün önce gelsene.
Can kuşu kafeste durmaz demişler Kaçan kuş kafese girmez demişler Son pişmanlık fayda vermez demişler Geleceksen bir gün önce gelsene.
******
Dertleşme
Sırtımıza cümle derdi belayı Sizin için aldık sizden ne haber? Senelerce uykuları rüyayı; Sizin için böldük, sizden ne haber?
"Nemize ne, aman bırak" demedik; Otuz alıp onbeş verek demedik Hava kışlı, yollar ırak demedik Sizin için geldik, sizden ne haber?
Aşk ile doldurduk gönül tasını Tavuğunuz ölse çektik yasını Zalimlere karşı cenk havasını Sizin için çaldık, sizden ne haber?
Durup da "bize ne" demedik bir gün Korkmadık, yılmadık, düşmedik yorgun. Sıra sıra hapis, kitlece sürgün; Sizin için olduk, sizden ne haber?
İçkiye, kadına, rütbeye şana Tenezzül etmedik, malum cihana Bunların cümlesi kalsın bir yana; Sizin için öldük, sizden ne haber?.
******
Doğmadan Önce
Sormuşlar "ezelde aşk var mı?" diye Ben kalpten vuruldum doğmadan önce. İster azap deyin ister hediye Meçhule sürüldüm doğmadan önce.
Yılmadan ben bana beni anlattım Günahı tövbeyle yıkayıp attım Ebed kapısında ölümü tattım Kefene sarıldım doğmadan önce.
Gönlüme sevdanın güneşi doğdu Şüphe iklimimi ışığa boğdu İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı Bulandım duruldum doğmadan önce.
Sevdim, sevgiliye giden yol uzun Şerbetini içtim ateşin, buzun Bazen girdabına düştüm sonsuzun Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.
Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya Gerçeği alt etti gördüğüm rüya Kendi kopyam imiş meğer şu dünya Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.
Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben Mezarda, mabette aşkı gördüm ben Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben Aşk ile karıldım doğmadan önce.
******
Dosta Doğru
İçimde uzayan her yol Çıkar gider dosta doğru Menekşe, nergis, ıtır, gül Kokar gider dosta doğru
Zamanım yoğrulur gamla Birleşir sabah akşamla Ilık kanım damla damla Akar gider dosta doğru
Gel bende gör, sen gel beni Durduramaz engel beni Görmediğim bir el beni Çeker gider dosta doğru
Beynim fırın, bağrım tandır Yanarım hayli zamandır Sevgim bir yavru ceylandır Çeker gider dosta doğru
Ne saklarım ne gizlerim Yalnızca onu özlerim Tabutta bile gözlerim Bakar gider dosta doğru.
******
Dönüş
Bunca yıldır bir hiçliğe Gittim sana geliyorum Yeter artık döne döne Bittim sana geliyorum
Durdum ve düşündüm demin Baktım bu yol daha emin Ayrılmamaya bin yemin Ettim sana geliyorum
Gözüm yaşlı gönlüm garip Yalvarayım dedim varıp Benliği benden çıkarıp Attım sana geliyorum
Aşk tokmağı değdi örse Durmam gayri dünya dursa Dünden kalma neyim varsa Sattım sana geliyorum
Bıraktım öfkeyi kini Oldum bir rahmet ekini Seni sevmenin zevkini Tattım sana geliyorum
******
Dua
Senin ak alnından gök gözlerinden Önce dallar sonra yapraklar öpsün. Eğilsin yıldızlar tutsun elinden Gecelerden sonra şafaklar öpsün.
Aşk diyorlar en mukaddes hayale Ve sen de düşesin o sonsuz hale Hazdan dudakların olsun bir lale Güller, karanfiller, zambaklar öpsün.
Sende kemal bulmuş renk, şekil, biçim Yaşamanın öz suyusun bir içim Olanca suların sağlığı için Seni her gün göller, ırmaklar öpsün.
Kumral saçlarında nisan yağmuru Yazın ak yüzünden gölgenin moru Ağzından en serin, hem de en duru Kayalardan akan kaynaklar öpsün.
Çimenler okşasın ayaklarını Çiçekler koklasın parmaklarını Ben öpmeden önce yanaklarını Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün.
Kıskançlık çakılı kazıktır serde Bölünsün bu rüya en tatlı yerde Seni canlı kullar öpmesinler de Kefenler sarılsın, topraklar öpsün. | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 3:46 pm | |
| Dün Gece
Çelik testereyle kestim suları Yıkadım duvara astım suları... Düşümde düşüme girdim dün gece
Buluta yaslandım ışığı tuttum. Seni hatırladım, seni unuttum Kendimi kendime sordum dün gece
Topladım yolları eyledim yumak Musalladan gayri görmedim durak... Durmadan düşünüp durdum dün gece
Toprağı boyadım otlar ağladı Oturdum kalkmadım atlar ağladı... Tuttum yorgunluğu yordum dün gece
Dertler gecikince gidip yokladım Yırtık bohçalarda umut sakladım Kırgınlık bağını kırdım dün gece
Şişelerde mahkum çiçek kokusu Yağdı yüreğime renk renk korkusu... Yok yere yokluğu vurdum dün gece
Ay doğdu gölgeler çöktü üstüme Hicran alev alev aktı üstüme. Gözümü yollarda gördüm dün gece
Aydınlığa koştum karanlık çıktı Her sevgi, her vefa bir anlık çıktı... Güç-bela ben bana vardım dün gece
Dosta şiir yazdım "hatıra" dedim Belki bir dost gele otura dedim Gönlümü toprağa serdim dün gece
******
Erzincan
Bir kara haber ki zor konur adı Duyanın kırılır kolu kanadı Felek ikidebir atar tokadı Yazım der sineye çeker Erzincan Yazım der gözyaşı döker Erzincan
Erzincan'da dağlar gökle öpüşür Yiğitleri ecel ile kapışır Çok katlı binalar yere yapışır Çöküntüde kalan candır Erzincan Toprağın emdiği kandır Erzincan
Çok konuğun oldum içinden geçtim Ekmeğinden yedim, suyundan içtim Gönlüme ben seni bir mesken seçtim Şimdi o meskenin mezar Erzincan Dilim konuşmaktan bizar Erzincan
Karakoç bu kırım bir gün yıkılır mı? Haslette vuslatta kurşun erir mi? Sormayın rengini mor mu sarı mı? Al yeşilken şimdi kara Erzincan Almış yüreğinden yara Erzincan
******
Ey Can
Ben sabit şeyleri sevmem ey can Sen Eğer beni dinlersen Çağlayan ırmak ol... Ve gönül gönderine çekilmiş Nazlı nazlı dalgalanan Bayrak ol...
Ben karanlığı hiç sevmem ey can Vaktin her saatinde Her zaman Ağaran şafak ol... Güneş ışıklarıyla ürperen çiçek Seher yeliyle ırgalanan Yaprak ol...
Ben bulanıklığı sevmem ey can Sen Yayla pınarlarından akan Sulardan berrak ol... Göl olma, gölet olma, baraj olma Kaynak ol...
Ben uykuları da sevmem ey can Uykulardan uzak ol... Kış günü karları yarıp çıkan Beyaz bir gül Mavi bir zambak ol...
Ben zaafları da sevmem ey can Hakikatleri sarıp-sarmalayan Zaaflardan ırak ol... Geri dur geri dur ey can Nefret sarayındaki sultanlıktan İlim ocağında çırak ol...
Sana tavsiyemdir ey can Zalimlerin boynunda süslü kravat olacağına Var bir garip ölünün üstünde Kefen ol... Kimsesiz gelinlerin yüzünde Duvak ol...
******
Fetva
Türküler var başı belden aşağı Çalmıyan radyonun pili cennetlik. Kafir meyve inmez daldan aşağı Yoksulun yaktığı çalı cennetlik.
Boşunadır dünyamıza geldiği Aha yaşadığı aha öldüğü... Korkak müslümanın namaz kıldığı Camiyi taşlayan deli cennetlik.
Kara günde çözülmesin, kuşağın, Kara toprak olsun uyku döşeğin. Cihadda yük çeken uyuz eşeğin Semeri cennetlik çulu cennetlik.
Tez vururlar harpte önde gideni, Kaçanlar kurtarır canı bedeni. Şimdilik kördüğüm kalsın nedeni, Diri boku yedi, ölü cennetlik.
Bana ne'yi akıllılık sananın, Başı var da, beyni yoktur. İnanın. Beş on sene cehennemde yananın, Dumanı cennetlik, külü cennetlik.
"Karışma boşver"'i eylemiş sanat, "Dava gereksiz" der, "herşey menfaat" Böyle bir babayı vurursa evlat, Tüfeği cennetlik, eli cennetlik.
Sevabı, günahı ayırmış Rabbim, Ölçüdür gözlerim, tartıdır aklım. Yalana riyaya, dayanmaz sabrım, Haksıza sövenin dili cennetlik.
******
Fotoğraf
Resmine baktığım güzel kız, genç kız Unuttum, Unuttum, Unuttum seni Eski bir albümde durursun yalnız Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
İki harf, bir imza, bir tarih; garip Besbelli üçü de mutsuz muzdarip Aklımı zorlama karşımda durup Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
Bilemem aradan geçti kaç sene Memleketin nere, kimsin adın ne ? "Hatırla" diyerek bakma yüzüme Unuttum, Unuttum, Unuttum seni.
****** | |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Cuma Ara. 12, 2008 3:48 pm | |
| '' G '' harfi dahil diğer harflerle başlayan şiirleri de eklenecektir,veya sırasıyla ben eklerim diyenden allah razı olsun... | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç C.tesi Ara. 13, 2008 2:23 pm | |
| yaa bu şiirlerin hepsi çok güzel saygı değer yazarımızın yüreğine gönlüne sağlık ... |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Perş. Ocak 08, 2009 8:03 pm | |
| Emegine sagLik Karakan... PayLasim Icin TskLer... |
| | | karakan Admin
Mesaj Sayısı : 692 Kayıt tarihi : 22/11/08
| Konu: Geri: Abdurrahim Karakoç Perş. Ocak 08, 2009 9:12 pm | |
| teşekkür ederim okuyup yorum yapanlara..abdurrahim karakoç gibi şairler yetişse keşke,şimdinin şairi şiir yazar anlamı yok,adeta konuşma cümlelerini kullanırcasına,argolu küfürlü yazdığı şiirler birde şarkı sözü olur,ve alın rap sözü işte..bu mu şiir sizce. | |
| | | | Abdurrahim Karakoç | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |